Referans Medya

Irak işgalinde "ABD'ye karşı savaşmak haramdır" fetvası veren Sistani kimdir?

"200 milyon dolar karşılığında ABD'ye karşı savaşmak haramdır fetvası vermişti"

06 Mart 2021 Cumartesi 19:07

Irak işgalinde "ABD'ye karşı savaşmak haramdır" fetvası veren Sistani kimdir?

Ali Sistani (1930-), Necef Havzası’nın lideri, “küçük çocuklardan şehvetle faydalanma caizdir” ve ABD’den aldığını itiraf ettiği 200 milyon dolar karşılığında “ABD’ye direnmek haramdır” fetvaları ile büyük tepki çeken, İran ve Irak rejimleri ile iyi ilişkilere sahip İranlı Şii din adamı.

Doğumu ve eğitimi

Ali Sistani 4 Ağustos 1930’da İran’ın Meşhed şehrinde, İran’ın güneydoğusundaki Sistan Bölgesi asıllı Fars bir ailede doğdu. 1949’da dini eğitim görmek üzere Kum Havzası’ma katılan Sistani 1951’de Necef Havzası’nda eğitim görmek üzere Irak’a yerleşti.

Necef’te İranlı Azeri Türkü Şii mercii Ebulkasım el-Hoyi’nin (1899-1992) altında eğitim görmeye başlayan Sistani 1960’ta havzadaki temel seviye eğitimini bitirdi, Hoyi’den ölümüne kadar ayrılmadı, bu dönemde Şii mercii Muhammed Hasan eş-Şirazi’nin kızı ile evlendi.

sistani1.png

Sistani, hocası el-Hoyi ile (1980’li yıllar, Necef) 

1990’lı yıllara kadar Necef Havzası’nda sessiz bir profil çizen, siyasetten ve sosyal ilişkilerden tamamen uzak duran, Necef şehrinden hemen hemen hiç ayrılmayan Sistani ünlü bir isim değildi. Hocası el-Hoyi’nin havzanın lideri olduğu dönemde Irak rejimince 1971 ve 1980’de iki kez gerçekleştirilen Necef’teki İranlıların topluca sınır dışı edilmesinde Sistani, Hoyi tarafından Irak rejimine sınır dışı edilmemesini talep ettikleri isimler listesinde bulunduğundan Necef’te kalabildi.

"Hoyi İmparatorluğu"

Sistani’nin hocası Ebulkasım el-Hoyi, yetiştirdiği öğrencileri ve yazdığı kitaplarla Şiilik tarihinde en etkili mercilerden sayılan bir isimdi. el-Hoyi’nin dünya çapında çok sayıda takipçisi olması, Hoyi’nin merciliğine eline büyük miktarlarda humus ve humusun ötesinde bağış geliri geçmesini de sağlıyordu. Hoyi ağlarının yönetimini elinde tutan isim olan el-Hoyi’nin en büyük oğlu Cemaleddin el-Hoyi’nin 1984’te ölmesiyle bu ağın yönetimi, en küçük oğullarından Muhammed Taki el-Hoyi’nin (1958-1994) eline geçmişti. Taki el-Hoyi elindeki büyük mali güçle 1989’da İngiltere’nin başkenti Londra’da ‘Hoyi İslami Merkezi’ni, daha sonra New York ve diğer bazı Batılı şehirlerde bu merkezin şubelerini açmıştı.

1989’da Taki el-Hoyi ‘Hoyi İslami Merkezi’nin New York şubesi açılışında:

Ebulkasım el-Hoyi’nin mercilik ağlarını kontrol etmemesi ve Hoyi merciliğine yoğun para akışı, Hoyi’nin vekillerinin ve Taki el-Hoyi’nin sık sık yolsuzlukla suçlanmasına neden olmuştu.

Hoyi’nin yerini kim alacak? 

Ebulkasım el-Hoyi 90 yaşını doldurduğunda, 1989’da sağlığının iyice bozulması sebebiyle Mescidu-l Hadra’da (Yeşil Mescid) verdiği derslerini bırakmak zorunda kalmıştı. Sistani bu dönemde Hoyi’nin diğer önde gelen öğrencilerinden olan İranlı Azeri Türkü Ali el-Ğaravi (1930-1998) ve Afganistanlı Hazara İshak Feyyaz (1930-) ile girdiği rekabetten galip çıkarak Taki el-Hoyi’nin onayıyla Mescidu-l Hadra’da Hoyi’nin yerine namaz kıldırmaya başladı, fakat Hoyi gibi burada umumi ders vermesi kabul edilmedi. 

Ebulkasım el-Hoyi, 1971’de Muhsin el-Hakim’in (1899-1970) ölümünün ardından Necef Havzası’nın başına geçtiğinde çevresine kendisinden sonra yerine Necef’te uzun süredir öğrencisi olan İranlı Muhammed er-Ruhani’nin (1918-1997) geçmesini istediğini, onu en bilgili öğrencisi olarak gördüğünü beyan etmişti. 

Fakat Ruhani’nin 1977’de Necef’ten ayrılıp İran’a yerleşmesi Necef’teki etkisini azalttı. Yine de Hoyi’nin isteği gereği Ruhani’nin Necef Havzası’nın başına geçmesinin kargaşasız bir şekilde gerçekleşmesi için Hoyi henüz ölmeden gerçekleşmesi çabasına girildi. Hoyi’nin ağlarını yöneten Taki el-Hoyi bu devri istemese de Hoyi’nin bu konudaki isteği açık olduğundan 1990’da Ruhani’yi Necef Havzası’nın idaresini babasının ölümünden sonra almasının kesin şekilde ilanı için Necef’e davet etmek zorunda kaldı. İran rejimiyle arası kötü olan Ruhani bu daveti memnuniyetle kabul etti. 

Muhammed Ruhani Türkiye’den Irak’a neden giremedi?

Irak-İran Savaşı (1980-1988) henüz yeni bittiğinden ve iki ülke arasında ateşkesten öte bir anlaşma olmadığından Irak ve İran arasında 1990’da henüz diplomatik ilişkiler tesis edilmediği gibi sınırlar da kapalıydı. 

Irak ve İran arasında seyahat edenlerin o yıllarda izlediği rota gereği, Muhammed Ruhani 1990 yılının Temmuz ayı sonlarında Türkiye’ye geldi. Ankara’da Irak büyükelçiliğinden Irak’a giriş için vize başvurusu yapan Ruhani bir otelde kabul cevabını beklemeye başladı. 

Muhammed Ruhani:

Bu esnada 2 Ağustos 1990’da Irak Kuveyt’i işgal etti. Irak büyükelçiliği Ruhani’nin talebini kabul etti fakat Muhammed Ruhani bu ortamda Irak’a girmekte tereddüt etti. 6 Ağustos 1990’da BM’de Irak’a ambargo kararının çıkmasının ertesi günü 7 Ağustos’ta Türkiye Irak ile tüm ulaşımı kestiği için Ruhani Irak’a istese de giremeyeceğini düşünerek İran’a geri döndü.

Bu beklenmedik gelişme Hoyi hayattayken yerine geçecek ismi açıklama planını suya düşürerek Taki el-Hoyi’yi memnun etti. 

İran rejimi muhalifi Şii mollalardan Hasan Allahyari, Hoyi’nin Muhammed Ruhani’yi yerine bırakmak istediğini, Muhammed Ruhani’nin İran rejiminin altında çok sıkıntı çektiğini belirterek Muhammed Ruhani’yi İran rejiminin katlettiğini iddia ediyor: 

Ebulkasım el-Hoyi ölüyor (1992)

Ocak-Şubat 1991’deki Körfez Savaşı ve Mart 1991’deki Irak Şii İsyanı’nın ardından Necef Havzası’nın lideri Ebulkasım el-Hoyi 8 Ağustos 1992’de öldü. Hoyi’nin ölümü arefesinde Taki el-Hoyi, Necef’in İranlı mercilerinden Abdula’la Sebzevari’ye (1911-1993) onu babasının yerini almada destekleyeceğini ama şartının Hoyi merciliğinin idari ve ekonomik işlerini Taki el-Hoyi’de bırakması olduğunu bildirmişti. Sebzevari’nin bu şartı reddi üzerine diğer bazı mercilere de aynı teklifi götüren Taki el-Hoyi, sadece Necef’te çok tanınır bir isim olmayan Ali Sistani’den kabul cevabı almıştı. 

Taki el-Hoyi, babasının yerini almasının işareti olarak babasının cenaze namazını Sistani’nin kıldırmasını organize etmiş, Necef’teki dini çevrelerde babasının yerini Sistani’nin aldığını ilan etmişti.  Taki el-Hoyi ve Sistani’nin gözü, Necef Havzası’nın başına Sistani’yi getirmeleri kararını tanıdıkları haberini almak üzere Bağdat’taydı. 

Sistani, Hoyi’nin cenaze namazını kıldırıyor:

Fakat Saddam rejimi aylarca bu konuda rengini belli etmedi. Nihayet Ocak 1993’te şaşırtıcı bir kararla mercilik icazeti olmayan ve genellikle inziva halinde bulunan Muhammed Sadık es-Sadr’ı (1943-1999) atama yoluyla hem merci, hem de Necef Havzası’nın başı ilan etti. Irak rejimi bu kararıyla Necef’te İranlıların etkisini Iraklı ve Arap, Irak ve Arap milliyetçiliği vurgusu olan Muhammed Sadık es-Sadr ile kırmak istemişti. 

Hoyi'nin ölümünün ardından Hoyi Müessesesi'nin başındaki Taki el-Hoyi'nin müessesenin tüzüğünde yer alan "kurumun en bilgili mercinin gözetiminde olmalıdır" maddesi gereği bağlanmak üzere önce Necef'teki Şii mercii Abdulala Sebzevari (1911-1993) ve Kum'da yaşayan Şii mercii Muhammed Rıza Gülpeyegani'ye (1899-1993) de başvurduğu belirtilmektedir. Bu yaşlı mercilere idari ve mali işlere karışmamalarını şart koşan Taki el-Hoyi beklediğinin aksine bu şartta bu mercilerden olumlu cevap alamadı. Sistani ise bu şarta olumlu cevap verdi. Böylece Sistani sadece Necef'te Hoyi'nin yerini değil Londra merkezli Hoyi kurumlarında da idari ve mali işlere karışmama şartı gereği en azından manevi liderliğini de elde etmiş oldu.

Ali Sistani ve Muhammed Sadık es-Sadr rekabeti

Irak Şiileri Saddam rejiminin Sadr’ı atama kararıyla derin bir çatlak yaşadı. Kısa zamanda ortaya çıkan tabloda Necef’teki Şii din adamları aristokrasisi genellikle Sistani’yi desteklerken, güney illerindeki aşiretler ve Bağdat’ın varoşlarındaki Şiiler Muhammed Sadık es-Sadr’ı destekledi.

Sistani ile başlangıçta yaptıkları anlaşma gereği Sistani’nin merciliğinin idari ve ekonomik ilişkiler ağını yöneten Taki el-Hoyi, Ali Sistani lehine, Muhammed Sadık es-Sadr aleyhine yoğun bir propaganda yürüttüğü sırada 21 Temmuz 1994’te Kerbela-Necef yolunda şaibeli bir trafik kazasında hayatını kaybetti. Ali Sistani, Taki el-Hoyi’den boşalan merciliğinin idari ve ekonomik ilişkilerinin yönetimine büyük oğlu Muhammed Rıza Sistani’yi (1964-) getirdi. 

Aynı dönemde Sistani’nin Kum vekili olan damadı Cevad Şehristani ve Şehristani kadar etkili olmasa da Sistani’nin Batı ülkeleri vekili Murtaza Keşmiri, kayınbiraderleri Muhammed Rıza Sistani ile birlikte Sistani mercilik ağını Irak dışında çok geliştirdiler ve büyük para kaynağına ulaştırdılar. 

Hoyi’nin ölümüyle Mescidu-l Hadra’da ders vermeye başlayan Sistani, Arapça konuşmada zorlandığından derslerini Farsça vermekteydi. Muhammed Sadık es-Sadr Necef Havzası’nın başına geçtiğinde Necef’te Farsça ders vermeyi yasakladı ve Arapça’yı zorunlu kıldı. Bu yasağa uymayan İranlı ve diğer Irak vatandaşı olmayan mollaları Saddam rejiminin kendisine verdiği ikamet uzatmama yetkisiyle tehdit etti.

Iraklı Şiilerin tabanı ve aşiretleri ile sıkı ilişkiler kuran Muhammed Sadık es-Sadr, Sistani başta olmak üzere diğer mercileri halkla ilgilenmemekle suçladı, kendisi dururken onların taklidinin haram olduğunu, zaten kendisinin hepsinden açık ara daha bilgili olduğunu ilan etti. Sadr halkla ilişkilerine binaen kendisini ‘el-Havza en-Natika’ (Konuşan Havza) olarak isimlendirirken Sistani’yi halktan kopuk olduğu gerekçesiyle ‘el-Havza es-Samita’ (Susan Havza) olarak tahkir etmekteydi.

Muhammed Sadık es-Sadr’ın Ali Sistani’yi insanlardan kopuk olmak ve asgari insani ilişkilerden uzak olmakla suçlayıp Sistani ile alay ettiği bir konuşması:

Ağustos 1994’te Saddam rejimi, restorasyon gerekçesiyle Sistani’nin ders verdiği ve namaz kıldırdığı Mescidu-l Hadra’yı kapattı. Bunun üzerine Sistani evine kapanıp inzivaya çekildi.

Aralık 1996’da Sistani’nin evinin önünde oğlu Muhammed Rıza’nın yakınında patlayan bir bomba ile oğul Sistani yaralanırken koruması hayatını kaybetti. Sistani çevresi, saldırıdan Sadr’ı sorumlu tuttu.

1998’de Necef’te İranlı Ayetullah Murtaza Burucerdi (1930-1998) ve İranlı Ayetullah el-Uzma Ali el-Ğaravi’nin (1930-1998) öldürülmesi üzerine Sistani canından endişe edip tamamen kendisini eve kapatarak 2004 yılına kadar bir kez olsun dışarı çıkmadı. 

Bu faili meçhul suikastlerden Sistani çevresi Sadr’ı sorumlu tutarken, Sadr bu suikastleri merciliğini genişletmek isteyen Sistani’nin gerçekleştirdiğini, suikastlerin İran rejiminin de işi olabileceğini iddia etti:

Sistani-İran ilişkisi

Ali Sistani, hocası Hoyi gibi Humeyni’nin ‘Velayet-i Fakih’ teorisini kabul etmediğinden İran rejimiyle yapısal ideolojik bir ayrışma içerisindeydi. Buna rağmen devrim sonrasında İran rejimi Hoyi merciliğinin İran’daki çalışmalarına engel olmayıp bilakis desteklemiş, aradaki görüş farklarına rağmen Necef’in Hoyi gibi İranlı bir mercinin yönetiminde olmasını kendisi için avantaj olarak görmüştü. 

Irak rejiminin Iraklı ve Arap olan, İran karşıtı söylemlere sahip Muhammed Sadık es-Sadr’ı destekliyor olması Hoyi’nin yerini alan Sistani ile İran’ı birbirine daha da yakınlaştırdı. İran rejimi Sistani’nin İran’daki çalışmalarına destek oldu.

İran rejimi güdümündeki Iraklı Şiilerin önde gelen örgütü, Muhammed Bakır el-Hakim liderliğindeki ‘Irak İslam Devrimi Yüksek Konseyi’ 12 Aralık 1998’de yayınladığı, dünya çapında ve gizlice Irak’ta da dağıttığı Muhammed Sadık es-Sadr’ı Saddam’a ajanlıkla suçladığı bildiride Iraklı Şiilerden Sadr’ı değil Sistani’yi taklid etmelerini istemekteydi.

Muhammed Sadık es-Sadr’ın öldürülmesi (1999)

19 Şubat 1999’da Muhammed Sadık es-Sadr Necef’te arabasıyla Hazreti Ali Türbesi’nden evine dönerken otomatik silahlarla hedef alınarak öldürüldü. Irak rejimi Sadr’ın ölümünden sorumlu tuttuğu Abbas el-Kufi ismindeki İranlı bir Şii molla başta olmak üzere bazı isimleri televizyonda teşhir etti ve daha sonra idam etti. Suikastin İran rejimi, İran’daki Hakim Grubu ve Sistani tarafından ortaklaşa gerçekleştirildiği iddia edildi. 

Muhammed Sadık es-Sadr’ı kaybeden Saddam rejimi havzanın başına getireceği kendisi ile iyi ilişkilere sahip benzer bir Iraklı Arap merci arayışına girdi. Uygun tek aday olan Hüseyin Bahrulum (1929-2001) ilerlemiş yaşında büyük bir mücadeleye girmek istemediğinden ve Muhammed Sadık es-Sadr’ın başına gelenlerden korkarak takipçisinin az olduğunu, havzaya liderlik etmekten aciz olduğunu mazeretiyle rejime olumsuz cevap verdi.

Adaysız kalan Saddam rejimi, Sistani’nin evinde münzevi bir hayat sürmesine binaen tehlikeli olamayacağını hesaplayarak ‘resmi merci’ atama niyetinden vazgeçti. Fakat Sistani’nin Necef Havzası’na liderliğini de kabul etmeyerek daha önce Hoyi ve Sadr’a verdiği Necef Havzası’ndaki yabancıların ikametini uzatma gibi yetkiler vermekten kaçındı. 

Muhammed Sadık es-Sadr’ın öldürülmesi ile en büyük rakibinden kurtulan Sistani’nin Irak Şiileri üzerindeki ağırlığı arttı.

Taki el-Hoyi’nin ölümünün ardından Londra’daki Hoyi merkezinin başındaki Abdulmecid el-Hoyi (1962-2003) ile anlaşmazlıklar yaşadığından Sistani 1996’da Hoyi merkezinin ahdine ihanet ettiğine, Hoyi merkezinin faaliyetlerine katılmanın haram olduğuna dair bir fetva vermişti. Mayıs 1999’da Sistani Londra’da kendi merkezini kurdurdu.

Sistani’nin Saddam iktidarda iken evinde çekilmiş bir videosu (2001):

Sistani’den ABD-Irak Savaşı’nda Irak’a destek fetvası (2002)

11 Eylül 2001 Dünya Ticaret Merkezi ve Pentagon saldırılarının ardından ABD’nin Afganistan’ın ardından Irak’ı işgal etme niyetinde olduğunu açık şekilde beyanıyla Saddam rejimi savaş hazırlığına girişmiş, ülkedeki Sünni, Şii ve Hristiyan din adamlarından muhtemel bir savaşta Irak devletinin desteklenmesinin, savaşılmasının ilahi bir görev olduğuna dair fetvalar talep etmişti. 

2002 yılında Sistani başta olmak üzere Irak Şillerinin İshak Feyyaz, Beşir Necefi, Hüseyin Sadr, Muhammed Said el-Hakim gibi tüm tanınmış Şii mercileri ABD’nin Irak’a muhtemel saldırısında Irak safında savaşmanın farz, ABD’ye herhangi bir destek vermenin kat’i surette haram olduğuna dair fetva verdiler. Bu fetvalar Irak gazetelerinde ve Irak TV’de yayınlandılar.

2002’de Necef’i ziyaret eden el-Cezire kanalı muhabiri Sistani’nin fetvasına dair Necef’teki Şii mollalarla konuşuyor, Saddam’a destek fetvaları veren Şii mollalar bu fetvaları Saddam’dan korkularından vermediklerini, Irak’ta üzerlerinde baskı olmadığını, sadece Allah’tan korktuklarını söylüyorlar:

Sistani’nin “ABD’ye direnmek haramdır” Fetvası (2003)

19 Mart 2003’te ABD’nin Irak’a saldırısı başladı. Henüz Bağdat düşmemişken Sistani’nin yaşadığı Necef şehrinin 3 Nisan 2003’te ABD denetimine girdiği gün Sistani kısa süre önce verdiği fetvanın tam aksine ABD’ye direnmenin haram olduğuna dair fetva verdi. 

Donald Rumsfeld: "Sistani’ye direnmeme fetvası için 200 milyon dolar verdik"

Irak’ın işgalinde ABD Savunma Bakanı, Bush Hükümeti’nin en önde gelen isimlerinden olan Donald Rumsfeld’in (1932-), Şubat 2011’de yayınladığı hatırat kitabı olan ‘Known and Unknown’da (Bilinen ve Bilinmeyen) 1987’den ABD adına Sistani ile ilişki içerisinde olduğunu, 3 Nisan 2003’te ABD’ye direnmenin haram olduğuna dair fetva için Sistani’ye ABD’nin 200 milyon dolar ödeme yaptığını, ödemede aracı olarak Kuveytli bir Şii olan Cevad el-Mihri’nin kullanıldığını yazması büyük ilgi topladı.

Sistani mercilik bürosu henüz bir açıklama yapmamışken ve dünyanın çeşitli yerlerinden Sistani takipçileri ve İran rejimi ile irtibatlı kuruluş ve şahıslar bu iddiayı yalanlamaya başlamış iken Sistani yaptığı yazılı açıklama ile bu iddianın doğruluğunu kabul etti.

Sistani ABD’ye direnmenin haram olduğuna dair fetvasını ABD işgalinin ardından Irak’ta başlayan direniş döneminde de korudu ve direnişten sakındırmada kullandı.

Şii din adamı Cevad Halisi el-Cezire’de Rumsfeld’in iddiaları üzerine Sistani’nin bürosundan açıklama istediğini anlatıyor:

Sadr yandaşları Sistani’nin evini kuşatıyor (2003)

Nisan 2003’te Irak’ta halk desteği en geniş kesim olan Muhammed Sadık es-Sadr’ın takipçileri, liderlerinin ölümünden sorumlu tuttukları Sistani’nin evini kuşattı. Sistani’nin Irak’ı terk etmesini ve İran’a gitmesini talep eden Sadrcılar Sistani’yi evden zorla çıkarma niyetinde olduklarını belli edince ABD Ordusu ve Sistani yandaşları tarafından kuşatmayı kaldırmaya zorlandılar. 

ABD’nin Irak’a atadığı vali Paul Bremer öncülüğünde bir geçiş hükümeti kurulmasına destek veren Sistani, işgalin ardından kendisine yeni müttefikler buldu.

 Saddam rejiminin devrilmesiyle Irak’a dönen ‘Irak İslam Devrimi Yüksek Konseyi’, Dava Partisi gibi İran destekli Şii örgütler Irak’a döndüklerinde Şiilerin tabanında 1990’lı yıllarda şiddetli düşmanlık yaşadıkları Muhammed Sadık es-Sadr’ın kurduğu Sadr Grubu’nun tahmin ettiklerinden de büyük etkiye sahip olduğunu görerek hayal kırıklığına uğradılar ve taban edinmede zorlandılar. Şii taban ile bütünleşebilmek için güçlü bir mercilik ağının saygınlık ve desteğine ihtiyaç duyan bu Şii örgütler Sistani’nin merciliğine bağlandıklarını ilan ederek Sistani ile ‘kazan-kazan’ ilişkisine girdiler. 

ABD’nin Paul Bremer liderliğinde Irak’a atadığı hükümet ve daha sonrasında iktidara gelen Şii hükümetler Sistani’nin Necef Havzası’nın lideri olduğunu açıkça ilan edip her fırsatta vurguladılar. 

Necef Savaşı ve Sistani’nin Londra seyahati (2004) 

Sadr Grubu’na babası Muhammed Sadık es-Sadr’ın öldürülmesinin ardından liderlik etmeye başlayan Mukteda Sadr (1973-) ABD işgalinin ardından Temmuz 2003’te 10 bin askerle ‘Mehdi Ordusu’nu kurduğu ilan etti.

Başlangıçta ABD ile savaşmayı düşünmediklerini belirten Sadr, Mart 2004’te ABD’nin Mukteda Sadr için yakalama kararı çıkarmasıyla ABD’ye karşı “cihad” ilan etti. Yakalama kararı, ABD Ordusu ile Irak’a giren Abdulmecid el-Hoyi’nin 10 Nisan 2003’te Sadr yandaşlarınca aleni olarak linç edilmesine istinaden çıkarılmıştı.

Sadr yandaşları ile ABD arasındaki çatışmaların artarak sürdüğü sırada Sadr milisleri ve Sadr Grubu’nun tabanının daha çok bulunduğu güney illerinden taşıdığı büyük sivil kalabalıklar Temmuz 2004’te Necef ve Necef ile birleşmiş haldeki Kufe şehirlerinde kontrolü büyük ölçüde ele geçirmişlerdi. Ele geçirdikleri yerler arasında Şiiler için değeri büyük olan Hazreti Ali Türbesi ve Hazreti Ali’nin namaz kıldırıp hutbe verdiği, 1998-1999’da Muhammed Sadık es-Sadr’ın da Saddam rejiminin desteğiyle cuma namazı kıldırıp hutbe verdiği Sadr Grubu için özel bir anlamı olan Kufe Mescidi de vardı. 

Necef ve Kufe’ye operasyon yapmaya hazırlanan ABD, Sistani’nin Necef’te bulunduğu sırada bu operasyonu yapmasının hoş olmayacağını düşünmekteydi. Tam bu sırada Sistani’nin bürosu Sistani’nin tedavi için Londra’ya gideceğini duyurdu. Sıkı koruma altında kara yoluyla Kuveyt’e geçen Sistani buradan Londra’ya uçtu. 

Bunun üzerine 5 Ağustos 2004’te ABD, Iraklı Şiilerden oluşan yerel polis gücüyle beraber Necef ve Kufe’de Sadrcılara karşı askeri harekat başlattı. Sadr Grubu’nun Necef, Kufe ve çevre kırsalında Ağustos 2004’te gerçekleşen savaşa dair bir yayını:

Yoğun çatışmaların ardından dağılan Sadr milislerinin önemli bir kısmı Mukteda Sadr ile birlikte ABD’nin Şiilerden göreceği tepki nedeniyle operasyon yapmaya çekineceğini hesapladıkları Hazreti Ali Türbesi’ne çekildiler. 

Çatışmalar esnasında Londra’da kalan Sistani, çatışmaların bitmesi üzerine Necef’e döndü. Sistani’nin oğlu Muhammed Rıza Sistani, babası adına arabulucu olarak türbedeki 27 Ağustos 2004’de Sadr milislerinin silahlarını bırakıp Necef’i terk etmelerine dair ABD ve Sadrcılar arasındaki ateşkese öncülük etti.

Sistani’nin bu kritik dönemde Londra’ya gitmesi, bazı Şii çevrelerce hocası Hoyi’nin 1971’de Saddam’ın Necef’teki İranlıları sınır dışı edeceği sırada tedavi açıklamasıyla Londra’ya gitmesine benzetildi. Hoyi’yi de Sistani’yi de “tedavi yalanı”yla “korkaklık”la suçlayan bu Şii çevrelerin arasında Sistani’nin damadının kardeşi Hasan Keşmiri de vardı:

2004 sonbaharında ABD tarafından oluşturulan Şii polis gücünün ve İran’dan getirilen Şii Bedir Tugayları’nın ABD ile birlikte Felluce’de Sünni direnişçilere ve halka operasyona fetva vermesi İslam dünyasında Sistani’ye tepkiye neden oldu.

Sistani 30 Ocak 2005’te ve 15 Aralık 2005’te gerçekleştirilen Irak seçimlerine katılımı farz olarak ilan etti. 

Ocak 2007’de ‘Cundu-s Sema’ (Göğün Ordusu) isminde küçük bir Şii silahlı örgüt, Sistani’nin “Deccal” olduğu iddiasıyla Sistani’yi öldürmek üzere Necef’e saldırı başlattıysa da grup ABD ordusunca mağlup edildi.

Sistani’nin Haşdi Şa’bi fetvası (2014)

Sistani Haziran 2014’te IŞİD’in Irak’ın kuzeyindeki pek çok şehri ele geçirmesi üzerine “cihad fetvası” vererek Irak halkından bu savaşta gönüllülerin Irak Ordusu’na katılmasını istedi. Bu fetvaya binaen ‘Haşdi Şa’bi’ (Halkın Topluluğu) isminde geniş katılımlı bir silahlı çatı örgüt kuruldu. Sistani’yi bu fetvaya İran’ın tavsiye ettiği iddia edildi.

IŞİD’e karşı savaşmaktan çok Iraklı Sünni halka yönelik katliam yapmakla suçlanan ‘Haşdi Şa’bi’ fetvasından ötürü Sistani’ye yalnızca Sünnilerden değil bazı Şiilerden de tepki geldi.

Şii Mercii Serhi: "Sistani Şiileri Sünnilere soykırım yapmaya kışkırtıyor"

Muhammed Sadık es-Sadr’ın varisi olduğunu iddia eden ve güneyli Şii aşiretler arasında çok sayıda takipçisi bulunan Şii mercii Mahmud es-Serhi (1964-) Sistani’yi işgalcilerin ve silahlı çetelerin maslahatını gütmekle, IŞİD’i tepkisel ortaya çıkaran zulmün mimarı olmakla, Haşdi Şa’bi’yi de soykırımcılıkla suçladı, Sistani’nin cihad fetvasının cehennemlik ve batıl olduğunu, Sistani’nin fetvalarıyla sürekli olarak Şiileri Sünnilere soykırım yapmaya yönelttiğini, IŞİD’i Sistani’nin katliam fetvalarına tepkinin çıkardığını belirtti:

Bu açıklamalar üzerine Nuri el-Maliki önderliğindeki Irak hükümet güçleri ve Sistani yandaşları Serhi’nin taraftar ve bürolarına saldırılar düzenleyerek pek çok Serhi yandaşını öldürdü, bürolarını yaktı, bazı Serhi takipçileri de yakılarak öldürüldü. 

Sistani evinden çıkmıyor

1951’den bu yana Necef’te bulunduğu süre boyunca hiçbir zaman sosyal hayata fazla katılmayan Ali Sistani 1994’ten beri evinden sınırlı sayıda kez dışarı çıktı.

1998-2004 döneminde evinden hiçbir zaman dışarı çıkmayan Sistani, 2004’teki Londra gezisinin ardından tekrar evine kapanarak 2004’ten bu yana sadece bir kez evinden dışarı çıkarak 2011’de Necefli bir diğer Şii mercii olan Muhammed Said el-Hakim’e babasının ölümünden ötürü taziye ziyaretinde bulundu.

Sistani’nin evinden hiç dışarı çıkmaması, Necef’tekiler başta olmak üzere Şii türbelerini ziyaret etmemesi Sistani karşıtı Şii çevrelerde tepkiye neden oluyor. Ayrıca Sistani halktan kopuklukla da suçlanıyor. 

"Arapça bilmiyor"

1951’den bu yana Irak’ta yaşamasına rağmen günlük hayatında Arapça değil Farsça konuştuğu bilinen Sistani’nin Arapça konuşmakta zorlandığı iddiasının yanı sıra Arapça anlamakta da zorlandığı iddia ediliyor. 

1994’ten bu yana umumi bir konuşma yapan Sistani’nin kayıt altına alınıp yayınlanmış bir konuşması da bulunmuyor. 

Zaman zaman evinde siyasetçiler ve din adamları tarafından ziyaret edildiği bilinen Sistani’nin görüşme görüntüleri bazen servis edilse de sesi hiçbir zaman yayınlanmıyor.

Sistani’nin sesinin duyulduğu tek kayıt

Sistani’nin sesinin duyulabildiği tek kayıt 2004’te Londra’da bulunduğu sırada kendisi gibi Hoyi’nin öğrencilerinden olan İranlı Azeri Türkü Şii mercii Cevad Tebrizi (1926-2006) ile görüşme kaydı: 

Kayıttan Farsça konuştuğu anlaşılabilirken neler söylediği anlaşılamıyor

“Sistani’nin tüm açıklamalarını oğlu Muhammed Rıza Sistani yapıyor”

Bir diğer iddia da Sistani’nin merciliğinin tüm işlerini yönettiği bilinen büyük oğlu Muhammed Rıza Sistani’nin uzun yıllardır babası adına yapılan tüm açıklamaları asıl yazan kişi olduğu yönünde. 

Sistani’nin sözcüsü olan ve Kerbela’da kıldırdığı cuma namazlarında Sistani’nin mesajlarını okuyan Abdulmehdi Kerbelai’nin okuduğu metnin de her hafta Muhammed Rıza Sistani tarafından yazıldığı iddia ediliyor.

Irak iç politikasında büyük yeri olduğu bilinen Muhammed Rıza Sistani’nin, Irak’ın başbakanının kim olduğuna karar veren kişi olduğu da iddialar arasında.

Sistani takiye mi yapıyor? 

Sahabelere ve Sünnilere yaptığı hakaretler, Hazreti Ayşe’ye yaptığı zina ithamı ile bilinen Iraklı Şii molla Emir el-Kuraşi, Sistani’nin bir temsilcisinden nakille Sistani’nin kendisine ve dediklerine olumlu baktığını ama siyasi sebeplerden bunu açığa vuramadığını, fakat aleyhlerine hiçbir şey dememeye dikkat ettiğini belirtiyor: 

Bu ve benzeri iddialar Sistani’nin “Sünnilerle Vahdet” çağrılarının Sistani’nin Şiilikte büyük yeri olan takiye ile amel edip Sünnileri kandırdığı şüphelerine neden oluyor. 

Sistani ve yolsuzluk iddiaları

Sistani merciliği, ağlarını büyük ölçüde devraldığı Hoyi merciliği gibi sıklıkla yolsuzlukla, Şiilerin kendilerine olan bağışlarını çalmakla suçlanıyor. Bunun yanı sıra Sistani’nin oğul, damat ve vekillerinin 2003 sonrasında Irak’ın özellikle petrol bakanlığına “sızıp” Irak’ın kaynaklarını zimmetlerine geçirdiği iddia ediliyor. Sistani, merciliğinin yolsuzluk iddialarıyla ilgilenmediği gerekçesiyle bazı Şii çevrelerde şiddetle eleştiriliyor. 

"Sistani’den sonra Necef Havzası’nın başına Muhammed Rıza es-Sistani geçecek"

Ali Sistani’nin ölümüyle Necef Havzası’nın başına oğlu Muhammed Rıza Sistani’nin (1962-) geçeceği tahmin ediliyor. Ayetullahlık makamına yükselmiş olan Sistani’nin Ali Sistani’nin ölümüyle merci ilan edileceğine kesin gözüyle bakılırken karşısında güçlü bir rakip olmaması nedeniyle Necef’teki mali ve idari gücünün, babasının da ağırlığına dayanarak havzanın başına geçmesinin de zor olmayacağı, bu hususta İran’ın da desteğini alacağı, Necef Havzası’nın başına genelde İranlılar geçtiği için Muhammed Rıza Sistani’nin İranlı olmasının da bir avantaj olduğu belirtiliyor. 

Sistani: "Küçük çocuklardan şehvetle faydalanmak caizdir” 

Ali Sistani’nin, kendi resmi sitesinde de yayınladığı ‘Minhacu-s Salihin’ isimli fıkıh kitabının 3. cildinin ‘Nikah’ bölümünde 1. kısmın 8. meselesinde Humeyni’nin ve pek çok diğer Şii mercinin bebeklerden “şehvetle faydalanmak” fetvasına paralel olarak “9 yaşından küçük çocuklarla evlenip onlarla doğrudan cinsel ilişkiye girmeksizin onlara şehvetle dokunma, onları şehvetle öpme gibi yollarla onlardan şehvetle yararlanma caizdir” fetvası büyük tepki çekiyor.

Kaynak: Mepa News

Facebook'la Yorumla

BENZER HABERLER